top of page

Roma, İtalya Seyahat Rehberi

Roma, ah Roma! Tersten okunuşu AMOR olan yani AŞK olan şehir.

İtalya’nın başkenti, benim için de şimdilik dünyanın başkenti. İtalya sevgimin pizzayı ve makarnayı aşmasını sağlayan sevgili şehir. Benim ilk yurt dışı deneyimime ev sahipliği yaptığı için midir bilmem -evet daha önce Lesvos Adası'na da seyahatim oldu ama yanımda ailemden biri olmadan çıktığım ilk yolculuk Roma yolculuğumdu- Roma'nın bendeki yeri bir başka. Hızlı hızlı çok şehir gezmektense 5 günü bir şehre adayıp oraya hâkim olmayı daha çok sevenlerden olduğum için Roma'da dolu dolu 5 gün geçirdim. Birçok kişi için yeterli olacak bu vakit bana 10 gün de kalsam yetmezdi dedirtse de Roma'da 5 gün hayli hayli her şeye yeter!


Pegasus'un her ayın ilk Perşembesi yaptığı uç uç günleri indiriminden kişi başı 350 ₺ civarına aldığımız biletimizle Haziran başı koyulduk Roma yollarına. Uçuş yaklaşık 1 saat 45 dakika sürüyor ve ben tabii ki her uçak seyahatimde olduğu gibi uçak kalkmadan uykuya dalıp uçak inerken uyandım :) Uçakların üstümdeki ninni etkisi inanılmaz! Uyanıp da Fiumicino Havaalanı'na indiğimizi fark edince içimi nasıl bir heyecan kapladı anlatamam. Her yere yürüme mesafesinde olsun diye uzun süren Booking ve Airbnb arası gidip gelen araştırmalar sonucu Residenza Marche isimli otel-apart karışımı tesiste kalmaya karar verdik. Konaklamamızı kişi başı gecelik 153₺'ye ayarladık. Roma'nın iyi bir semti için gayet uygun bir fiyat oldu. Şehir içine ulaşım için biz havaalanından otobüsle ana tren istasyonu olan Termini'ye gittik, sonrasında da metro ile otelimize en yakın durağa geçtik. Termini'de nasıl bilet alacağımızı çözene kadar canımız çıktı desem yeri! İngilizce seviyesi ileri düzey olan iki arkadaş olarak yardım etmeye İngilizcesi yetmeyen İtalyanlar karşısında çaresiz kaldık. Metro bileti istasyonun içindeki sigara dükkânında satılıyormuş. Aklınızda bulunsun :)


İkinci günümüzde Roma’daki Gay Pride’a denk geldik. İnanılmaz eğlenceli, müziklerle, bayraklarla, danslarla kutlanan bir festival tadındaydı. Yürüyüşü gören herkes yürüyüşe dâhil oluyor ve bu kutlamanın tadını çıkarıyordu. Bizim ülkemizdeki yürüyüşlerle kıyaslayınca o kadar güvenliydi ki biz de öğrenilmiş bir iki tereddütten sonra kalabalığın arasına karıştık :)

Öneri 1: Tüm ulaşımları ücretsiz kullanmak ve 2 müzeye bedava ve uzun kuyruklar beklemeden hızlı giriş için 48 ya da 72 saatlik olarak 2 seçeneği bulunan Roma Pass'i alın. İnternette de (http://www.romapass.it) havaalanındaki mağazasında da fiyatı aynı: 48 saatlik 28 Euro, 72 saatlik 38 Euro.


Ben Roma günlerimi anlat anlat bitiremem. Peki, Roma'da nereleri gezmeli? Kısa kısa üstünden geçeyim:

1- Kolezyum (Colosseo)

Babasının ardından milattan sonra 80 yılında Kolezyum'u tamamlayıp kurdelesini kesen İmparator Titus'un eğlence anlayışı pek de insancıl sayılmazmış! :) Zamanın en büyük eğlencesi olan kanlı gladyatör ve hayvan karşılaşmalarına ev sahipliği yapmış Kolezyum bugün dünyanın 7 harikasından biri. Böyle dediğime bakmayın o dönemde yaşasak muhtemelen bizler de tribünde yerimizi alırdık. Biz Roma Pass ile uzuuuun sırayı aşıp hızlı ve ücretsiz giriş yaptık. Buranın çıkışındaysa hemen Kolezyum'un yanındaki Romano Forum'un eski antik şehir kalıntılarını gezdik. Eğer değişmediyse Kolezyum ve Romano Forum'u tek müze sayıyorlar böylece Roma Pass'te hala bir bedava müze hakkınız daha oluyor!


2- Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi)

Fontana di Trevi, bizim deyimimizle Aşk Çeşmesi! Tre (üç) ve vie (yol) sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşan yani asıl ismi Üç Yol Çeşmesi olan bu çeşmeyi biz Türkler tabi ki her şeyi aşka bağladığımız gibi yine Aşk Çeşmesi olarak çevirmişiz! Çünkü Roma’da bu çeşmenin önünde birçok yabancı aşk filmi izlemişiz. Aslında güzel çevirmişiz, çünkü yapımı 30 yıldan fazla sürede tamamlanan bu çeşmeyi (yapımına 1732 yılında başlanmış) seyre dalıp bu muhteşem mimariye âşık olmamak pek mümkün değil. Azıcık hikâyesini anlatmak istiyorum. Roma İmparatoru ünlü Augustus dönemi malum bol savaşlı bir dönem. Savaş döneminde susuzluktan bir hal olan Roma askerleri büyüleyici güzellikteki bir kızla karşılaşıyorlar ve nerede su bulabileceklerini soruyorlar. Güzel hanım kızımız çeşmenin bulunduğu yeri işaret ederek orayı kazmalarını, toprağın altında su kaynağı olduğunu söylüyor, gerçekten de kazıldığında altından su çıkıyor ve Augustus bu suyu kemerlerle birçok noktaya ulaştırıyor.


Biz çok şanslıydık otelimizden çıktıktan sonra nereye gitmek istesek yolumuz önce bu çeşmeye çıkıyordu. Aşk Çeşmesi dendi mi akla dilek tutmak gelir! Aman sakın tuttuğunuz dileklerin aşk ile ilgili olduğunu sanmayın. Efsaneye göre bu çeşmeye arkasını dönüp sol eliyle sağ omzunun üstünden bozuk para atanlar Roma’ya bir daha gelir. Ben denedim! Kendim dâhil dört kişi için para attım, vekil olarak para attığım üç kişi de 1 yıl içerisinde Roma seyahati gerçekleştirdi. Ben henüz yeniden gitmedim ama kim bilir belki tahminimden daha yakın bir zamanda yine giderim :) Peki bu atılan paralar nereye mi gidiyor? Dilek için atılan paralar, şehrin düzenlenmesi ve yardım amacıyla kullanılıyormuş.


3- Bocca Della Verita (Gerçeğin Ağzı)

İşte birçok filme konu ve sahne olmuş biri eser daha! Bocca Della Verita, yani gerçeğin ağzı. Hemen hemen 2.200 yıllık olduğu düşünülen bu eser yuvarlak bir heykel, orası ise insan suratı biçiminde. Bu eser dünyanın ilk yalan makinesi olarak kabul ediliyor. Zaten üstüne kurulan efsaneler de bu yönde. Efsaneye göre bir kişinin yalan söyleyip söylemediğinin anlaşılması için kişi elini buradaki ağzın içine sokuyor ve eğer kişi yalan söylüyorsa bu surat kişinin elini ısırıyor. Özellikle kadınlar ve denizciler eşlerinin kendilerini aldatıp aldatmadığını öğrenmek için çok kullanmışlar. Çok fazla fotoğraf çekilen olduğu için kapıda bekleyip de heykele ulaşmak biraz uzun sürüyor. Ama yine de denemeye değer, bakalım söylediğiniz kadar dürüst müsünüz? :)


4- Villa Borghese (Borghese Galerisi)

İşte yine şehrin inanılmaz bulduğum noktalarından biri! Zenginler zengini Borghese ailesinin koskocaman bir bahçeye ve malikâneye sahip oldukları kaç dönüm olduğunu hesaplayamadığım arazisi. Borghese ailesi sanata verdiği önemle biliniyor. Burada dilerseniz yeşilliğin tadını çıkarabilir, bisiklete binebilir, güzel yürüyüşler yapabilirsiniz. Parkın içindeki küçük büfelerden yiyecek içecek almak da mümkün. Bahçe halka açık ve giriş ücretsiz. Borghese Galerisi’ni gezmek isterseniz önden rezervasyon yapmanızı öneririz. Biz tamamen şansa, azıcık da duygu sömürüsü ile iki kişilik yer bulup da müzeyi gezme fırsatı yakaladık. Normal şartlarda müzeye girmek için önden rezervasyon yaptırmak ise zorunlu. (Biletinizi almak için: www.galleriaborghese.it) Eğer siz de sanat tarihine benim kadar düşkün ve ilgili iseniz bu galeriyi kesinlikle gezmenizi öneririm. Bernini’den Raphael’e, Caravaggio’dan Canavo’ya birçok sanatçının önemli eserleri burada. Benim en beğendiğim eserlerden Bernini’nin Hades ve Persephone’si ile Apollon ve Daphne’si, Caravaggio’nun Yılanlı Madonna’sı ve Canova’nın Pauline Bonaparte eseri bu galeride yer alıyor. Bir de dedikodu vermem gerekirse Camillo Borghese Napolyon Bonaparte’ın kız kardeşi Pauline ile evlenmiş. Dönemin ahlaki değerlerini göz önüne alınca ve tabii Borghese ailesinin kardinal dolu oluşu Pauline Bonaparte’ın çıplak heykeli bir hayli olay olmuş. Eğer ziyaret etmek isterseniz aklınızda bulunsun müze Pazartesi günleri kapalı. Dilerseniz yürüyerek, üşenirseniz otobüslerle ya metro ile ulaşabilirsiniz.

5- İspanyol Merdivenleri

İspanyol Merdivenleri Roma’daki tek şanssızlığım olabilir. Gittiğimizde merdivenler tadilattaydı, elimizde Pompi tiramisularımız merdivenlerde oturmayı planlarken ortada kaldık :) Bu merdivenlerin bulunduğu İspanyol Meydanı şehrin en hareketleri meydanlarından biri. Biz Türkler kendimizi evimizde hissedebiliriz çünkü “abla” “abla” diye peşinizde dolanıp selfie çubuğu ya da şal satmak isteyen bolca seyyar satıcı geziniyor :) Yapımı 3 yıl süren bu merdivenlerin yapılmasının amacı tepesindeki Trinita dei Monti Kilisesi’ne meydandan ulaşımı sağlamak. Meydanın ortasında, merdivenlerin başlangıcında Bernini’nin tasarladığı ismi eski gemi anlamına gelen küçük çeşme Barcaccia (Fontana della Barcaccia) var. Kenarlarına oturup meydanda çello çalan ablaları izleyebilirsiniz.


Öneri 2: Tiramisu! Beni neşelendir, beni al götür, beni kendime getir gibi anlamları olduğu söylenen eşsiz tatlı! Tiramisu yemek isterseniz İspanyol Meydanı’ndaki (Piazza Spagna) Pompi’de yemenizi tavsiye ederim. Birçok çeşit tiramisu üretiyorlar; orijinal, muzlu, çilekli. Biz üçünü de tattık, en beğendiğimiz yine orijinal tiramisuydu. Dilerseniz dondurmasını da deneyebilirsiniz ama unutmayın tiramisu dendi mi akla Pompi gelir!


6- Vatikan ve Vatikan Müzesi (Vaticano – Musei Vaticani)

Evet, Katolik Hristiyanların merkezi, dünyanın en küçük yüzölçümlü ülkesine hoş geldiniz! Şehir içinde ülke kavramı çok ilginç değil mi? Papa tarafından yönetilen Vatikan, dünyanın en önemli sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapan müzeleri içinde barındırıyor. Vatikan sınırlarına gelince insanın içinden “O papa buraya gelecek!” diye çığırmak geliyor yalan yok :) Vatikan Müzesi’ne girmek için devasa bir sıra beklemeniz gerekiyor orası ayrı! Biz biletlerimizi yine önden resmi sitesinden aldık. Biletleri bir tık ucuza satan siteler vardı diye hatırlıyorum fakat güvenilirliği tartışılır, risk almaya değmez dedik. (Vatikan Müzesi biletleri için: https://biglietteriamusei.vatican.va ) Vatikan Müzesi 1400 odadan oluşuyor o nedenle dilerseniz rehberli turlarla gezin ya da dilerseniz önden araştırmanızı iyice yapıp görmek istediğiniz eserlere göre müzenin iç bölümlerini dolanın. Vatikan Müzesi koridorlarının tavanlarındaki freskler fazlasıyla büyüleyici. Sadece koridor bile gezmek isteyebilirsiniz :)


Görmek istediğim en görkemli kiliselerden biri olan San Pietro Bazilikası da Vatikan sınırları içinde yer alıyor. Bu bazilika Papa’nın vaazlarını verdiği yer aynı zamanda. Bazilikaya girer girmez bizi Michelangelo’nun Pieta’sı karşıladı. Pieta Hz. İsa’nın çarmıhtan indirildikten sonra annesi Hz.Meryem’in kucağında yatan cansız bedenini tasvir ediyor.


Gelelim Sistina Şapeli’ne… Sistina Şapeli’nin göze çarpan özelliği Papa seçimlerinin burada yapılması. Bir papa ölüp yeni Papa seçileceğinde kardinaller bu şapele kapanıyorlarmış. En önemli sanat eserlerinden biri olan Adem’in Yaratılışı (Michalengelo) ve Son Yargı eseri bu şapelde bulunuyor. Dip not olarak geçmeliyim ki bu şapele girmek için cüzzi de olsa ek bir para ödemeniz gerekiyor.


Öneri 3: Pizza yemek ve ev şarabı denemek isterseniz bence nehrin karşısına geçin ve Trastevere sokaklarında kaybolun. Kendinizi kaybedeceğiniz sokakları gezerken en beğendiğiniz restorana rastgele oturun, emin olun ki güzel çıkacak! İlla mekân adı isterseniz biz Insalata Ricca’da hayatımızda yediğimiz en güzel pizzayı yedik. Ev şaraplarını da mutlaka tadın, çok lezzetli.

7- Pantheon

Milattan önce 27 yılında inşaa edilen bu bina bir yangında tamamen yerle bir olmuş ve Milattan sonra 125 yılında yeniden yapılmış. Pantheon kelime anlamı olarak "tanrıların tapınağı" anlamına gelse de sonradan Katolik kilisesine çevrilmiş. Buraya dair ilginç bir bilgi vermem gerekirse Bernini Pantheon’un bronzlarını çalmış ve bir heykelinde kullanmış :) Sen gel koskoca Bernini ol, hırsızlık yap, olacak iş değil!


Öneri 4: Birazcık canlı müzik isterseniz akşamları saat 10’u bulmadan sokaklarda kaybolun. Saat 10 dendi mi tüm sokak şarkıcıları müziğini bitiriyor. Navona Meydanı’nda ya da Campo di Fiori’de kaldırımlara oturup sokak müziğinin tadını çıkarabilir, dilerseniz tezgâhını kurmuş falcılara el falı ya da tarot baktırabilirsiniz. Birazcık pazarlıkla fiyatı indirebilirsiniz hemen pes etmeyin, yalnız faldan beklentiniz yüksek olmasın :)


Öneri 5: Eğer kendinizi biraz İstanbul’daki Fenerbahçe tarafında hissetmek isterseniz akşamları Tiber Nehri’nin kenarına inebilirsiniz. Yan yana tenteler altında bir sürü kafe var, ister içki, ister soda için, nehri izlemesi çok keyifli. Birazcık kermes havasında, yanyana takıcılar, tokacılar da cabası :)


Roma’lar biter mi, Roma’lar hiç bitmesin! Umarım işe yarar bir rehber olmuştur sizler için. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere :) Leylekleriniz hep havada olsun!
bottom of page