Bahar ayları geldikçe herkeste bir Bozcaada aşkı kabardı diyebilirsiniz! Yalan değil, gerçekten hepimizde bir adaya gitme isteği başladı. Gelin, sizlere Bozcaada’ya nasıl gidilir, neler yapılır, nerede yenir, içilir anlatmaya başlıyorum.
Benim Bozcaada sevgim aslında en yakın arkadaşlarımdan birinin adalı olmasına dayanıyor. Onun senin artık adada da bir evin var demesiyle Bozcaada benim için en dost mekanlardan biri haline geldi. Hatta 5-6 kere gittim adaya diyebilirim. (Ki normalde bir kere gittiğim yere bir daha gitmem yeni yerler keşfedebilmek adına, çok nadir istisnalar olur; mesela Bozcaada ve Prag gibi) İnsanların ada çok bozdu dediğine falan bakmayın, ada hala çok güzel! Sadece belli başlı bayram günleri gereğinden fazla doluyor, hatta taşıyor olabilir. Siz erken rezervasyon yapmayı unutmayın.
Öneri 1: İster yaz, ister bahar ayları adaya gelirken mutlaka ve mutlaka yanınızda polar, sweatshirt, spor ayakkabı getirin! Akşamları incecik kıyafetlerle, şortlarla ya da sandaletlerle donabilirsiniz. Ada rüzgarı bu, şakası olmaz :)
Bozcaada, diğer adıyla Tenedos, hala Rumların ve Türklerin beraber yaşadığı bir ada olarak varlığını sürdürüyor. Ada merkezini ortadan ikiye bölün; yarısı Türk mahallesi, yarısı Rum mahallesi. Düşünün ki koskoca Homeros bile demiş ki “Tanrı insanlar uzun yıllar yaşasınlar diye Tenedos’u yarattı.” Tenedos ismi ise Yunan mitolojisinden geliyor. Deniz tanrısı Poseidon’un birkaç oğlu varmış ve bizim hikayemizde önemli olan isimse Kyknos isimli oğlu. Günümüzün Lapseki’sinin kralıymış kendisi. Bu kralımızın eşi ölüyor ve kendisi yeni bir eş alıyor. Tabii bir klişe olarak üvey anne Kyknos’un oğlu Thenes’ten nefret ediyor, kendisine göz koyduğu iftirasını atarak kendi öz babası tarafından cezalandırılmasını sağlıyor. Thenes bir sandığa konduğu gibi Ege denizinin dibini boyluyor. Sandık günler sonra bir adanın kıyısına vuruyor ve Thenes bu sandıktan çıkarak kurtuluyor. Bilin bakalım hangi adanın kıyısına vurmuş? Tabii ki Bozcaada’nın :) Hatta ve hatta Thenes’in prenslik tacının bu adada bulunduğu ama İngilizler tarafından çalındığı bile söyleniyor. İşte efsanemiz de burada son buluyor.
Gelelim fasulyenin faydalarına; Bozcaada’ya nasıl gidiliyor? Ya otobüsle ya arabayla. Başka türlüsü zor. Uçakla Çanakkale’ye gidip oradan adaya giden otobüs bulmayı deneyebilirsiniz ama gerçekten zor. Otobüsler Geyikli’den kalkan Bozcaada feribotuna kadar götürüyor; ama adaya gitmiyor. Araba ile gidiyorsanız da feribota binersiniz, sezon dışı 2 saatte bir, sezon zamanıysa doldukça gidip gelen bir zamanlama ile çalışıyor. Araba ile geçecekseniz feribot ücreti 80 TL (gidiş-dönüş dahil). Konaklama için ise eğer şahsi aracınızla gitmiyorsanız merkezdeki otelleri tercih etmeniz. Çünkü adada minibüsler gerçekten seyrek, akşam saati plajdan dönerken zorlanabilirsiniz. Bir de börtü böcek sevmiyorsanız yine merkezde kalmanız sizin için daha iyi olacaktır. Zira bağ evlerinde her tür böcek, örümcek, arı mevcut! Benim gibi zorlanabilirsiniz, şahsen benim arılarla büyük sıkıntım var :) Ama derseniz ki ben doğayla iç içe olmak istiyorum; o zaman doğru adres adanın meşhur bağ evleri. Bana sorarsanız ben ikisinde de kaldım. Börtü böcek de sevmediğim için merkezdeki evleri tercih ederim.
Ada içerisinde ulaşım için sık sık minibüsler var, adanın tüm önemli noktalarına gidip, sonra da merkeze geri getiriyor. Dilerseniz taksi de mevcut :) Bisiklet ya da motor kiralamak da bir seçenek olabilir.
Öneri 2: Adaya gelirken yanınıza portatif sandalye ya da piknik örtüsü almanızı tavsiye ederim. Çünkü tadını çıkarmanız gereken fazlasıyla manzara ve günbatımı var!
Şimdi size adada neler yapılır, nerede yüzülür, nerede ne yenir başlayayım anlatmaya! Herkesin ilk merak ettiği nerede yenir ve içilir olacağı için önce önerilerimi yapacağım sonra da gezilecek ve yüzülecek yerleri anlatacağım.
Adada yediğim en iyi mezeler: Adaya bin kere geldim, birçok yerde yemek yedim: Battı Balık Meyhanesi, Nevreste, Hasan Tefik, Martı… En beğendiğim ve uygun fiyatlı mezeler ise Vahit’in Yeri’nde. Gerçekten! Merkezde kazıklanmaktansa (ki gerçekten fiyatlar fark ediyor) Ayazma Plajı’nın girişindeki Vahit’in Yeri’nde yiyip yiyebileceğiniz en güzel mezeleri yiyin, dilediğiniz gibi için. Çalışanlar da kesinlikle çok düzgünler. Merkezdeki meyhanelerde dakikalarca garson beklerken, bu dediğim yerde kafanızı kaldırmanız yeterli sizinle ilgilenmeleri için. En güzel mezeleriyse Girit ezmesi ve köpoğlu. Ne yapın, edin burada yemeden dönmeyin!
Adanın en iyi kahvecisi: Adanın en büyük eksiği bir kahve dükkânı dediğimi duyarcasına iki tane birden açılmış. Benim favorim ise Rum Mahallesi’ndeki Kahverengi Roastery. Kendilerinin lattesine bayıldım, buradan teşekkürlerimi sunuyorum :)Yalnız fiyatları yüksek. Bir latte, bir Türk kahvesi 24 lira tutmamalı bence, ne dersiniz? Adanın ikinci kahvecisi de Shelter, ama en basit içecek olan lattesi beni tatmin etmedi. Yine de bir gün birini, ikinci gün diğerini deneyebilirsiniz. Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Adanın en iyi dondurmacısı: Adada tabii ki birçok dondurmacı mevcut ama ben en çok Çiçek Dondurma’yı seviyorum. Sanırım en doğal dondurma olarak kendilerini tanıttıkları için :)
Şarap Önerisi: Adada 5 adet yerel şarap üreticisi bulunuyor: Talay, Corvus, Ataol, Yunatcılar, Çamlıbağ ve Trova. Dilediğiniz markanınkini alabilirsiniz, eminim ki hepsi birbirinden lezzetlidir. İlla bi öneri isterseniz bence Çamlıbağ Cabernet Sauvignon Kuntra'yı bir deneyin :)
Şimdi gelelim gezmeye, yüzmeye!
Polente Rüzgar Gülleri:
Bozcaada’da gün batımının izleneceği en güzel nokta olduğu söylenir. Pek de doğru söylenir. Taşlarından, patikamsı yollarından çekinmeyin. Buraya giderken mutlaka sandalyenizi, örtünüzü, şarabınızı, yiyeceklerinizi her ne varsa yanınıza alın, öyle bir 10 dakikalığına geldim gideceğim gibi bir şey söz konusu bile değil! Günü burada batıracağız dedik bir kere! Rüzgara uyumlu olarak dönen değirmenler, adanın esintisi, dalga sesleri… Huzurun adresi burası resmen. Burada yapılan muhabbetlere de doyum olmaz :) Çekilen fotoğraflara da!
Ayazma Plajı:
Adanın en popüler, aynı zamanda bence en yüzülesi noktası! Yumuşacık kumları, turkuaz suyu… Kutsal su anlamına gelen “ayazma” ismini boşa almamış anlayacağınız, var bi kutsallık :) Yalnız ben ülkemiz içerisinde hiçbir yerde bu kadar soğuk bir suya girmedim. Akçay’da, Altınoluk’ta bile! Yine de benim gibi soğuk deniz sevenler için ideal bir nokta. Ayrıca bronzlaşmak isteyenlere de müjde, bu plajda ada rüzgarıyla müthiş bronzlaşıyorsunuz. Şezlonglar ve şemsiyeler günlük kiralanıyor, yanlış hatırlamıyorsam ikisinin toplam ücreti 15 TL gibi bir şeydi. Duş ve kabin de mevcut. Burada yer bulmak gerçekten zor, o yüzden erkenden gelin, günü burada geçirin. Sonra dakikalarca güneş altında beklersiniz biri kalksa da şezlong kapsam diye :) Eğer karnınız acıkırsa sürekli gezen midyeciler, mısırcılar olduğu gibi hemen üst taraftaki Vahit’in Yeri’nde dilediğiniz gibi doyabilirsiniz.
Habbele Plajı:
Habbele Plajı Bozcaada’nın en güzel plajlarından biri. Hatta Ayazma ile yaraşır. Yalnız burada herhangi bir tesis, şezlong, kabin vs. bulunmuyordu çok kısa süre öncesine kadar. Eğer sakin bir plaj arıyorsanız buraya gelebilir, adanın yerlileriyle birlikte yüzebilirsiniz. Şimdilerdeyse plajın bir kısmı Garden Ada Otel’e bağlanıp tesisli bir Habbele Beach haline geldi :) Yani dilerseniz kendi sandalyelerinizle, örtünüzle gelin, dilerseniz tesisi kullanın. Seçim sizin! Ben hep tesisten yanayım.
Akvaryum Koyu:
Bu akvaryum koyu da her yerde var, aman ne klişe! Diyebilirsiniz ama demeyin :) Tamam, ne tesis var ne bir şey ama gerçekten adanın en berrak koyu burası. Yüzen balıkları izleyebiliyorsunuz o nedenle deniz gözlüğü şart. Unutmayın ;)
Beylik Koyu:
Bozcaada’ya gitmiş herkesin batık gemisiyle bildiği güzeller güzeli plaj! İncecik kumu ve turkuaz deniziyle yüzmek için çok güzel bir nokta. Vakti zamanında burada karaya oturmuş batık gemiyle eminim ki adaya gelen herkesin fotoğrafı vardır :) Gemi 7 Nisan 2018 tarihinde oradan kaldırılmış. Anlayacağınız koy artık öksüz kalacak, gemi ise fotoğraflarda yaşayacak. Bu koyda da bir tesis bulunmuyor. Havlunuzu, şemsiyenizi, piknik malzemelerinizi alın gelin.
Bozcaada Kalesi:
Feribot adaya yanaşır yanaşmaz size hoş geldin dercesine yüce surlarıyla orada bekler. Kim mi? Bozcaada Kalesi :) Kalenin tam olarak hangi uygarlığın döneminde yapıldığı bilinmiyormuş. Surlara çıkıp izlenen manzara ise çok güzel. Kalenin girişi 5 TL.
Öneri 3: Rum mahallesinin rengarenk evleri arasında kaybola kaybola gezin, bol bol fotoğraf çekin. Kendinizi sanki başka bir ülkedeymiş gibi hissetmenin formülü burası sanki...
Bozcaada Müzesi:
Tarih sevenler için tabii ki gezilerin vazgeçilmezi müzeler! E Bozcaada’da yok mu sandınız? Tabi ki var. Müze içerisinde savaşlardan kalanlar, eski ada fotoğrafları, adanın tarihi eserleri bulunuyor. Yanlış hatırlamıyorsam müzeye giriş ücreti 10 TL idi.
Göztepe:
Polente Rüzgâr Gülleri’nden sonra adanın en meşhur günü batırma noktalarından biri Göztepe. Ada merkezine yakın olan bu noktadan üzüm bağlarını, rüzgâr güllerini, denizi izleyebiliyorsunuz. Yine de kendisi benim favori noktam ünvanını alamadı.
Yaz sıcağı, güneşi gelmeye devam ediyor, hadi ada planları yapılsın! Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, leylekleriniz hep havada olsun.
コメント